HORÂSÂN’DA ARAP DİLİ*

Şarkiyat Mecmuası Sayı 26 (2015-1) 237-242 237
RICHARD N. FRYE / Çev. OSMAN G. ÖZGÜDENLİ
HORÂSÂN’DA ARAP DİLİ*
Richard N. FRYE**
Çev. Osman G. ÖZGÜDENLİ***
Öz: Bu makalede şu sorulara cevap aranmaktadır: Arapça neden IV/X.
yüzyıldan itibaren Horȃsȃn’da konuşulan resmî dil olma vasfını kaybetmiş
ve aynı zamanda resmî yazı dili olma özelliğini de Yeni Farsça ile payla-
şır hȃle gelmiştir? Çalışmada, Arap şiirine ait usûllerin Fars şiirinde kullanılmış olması, Arap olmayanların İslȃm üzerindeki etkileri ve İslȃm’ın
şehirlileşmesi gibi etkenlerin bu gelişmeyi doğuran faktörler arasında yer
aldığı sonucuna varılmıştır. Ulemȃ, sûfîler, şairler ve kȃtipler, İranî lehçelerin konuşulduğu bir dil havzasında Arapça’yı canlı tutmuşlardır. Meşruiyet meseleleri ve bürokratik zorunluluklar da Arap ve Fars dillerinin mecz
olabilmesi için tarihî mȃnȃda uygun koşullar hazırlamıştır. Sonuç olarak
bu çalışmanın müellifi, İranlılar’ın Arap dilinin korunması ve yayılmasına,
Araplar’ın da Farsça’nın yayılmasına yardım ettiği fikrini ileri sürmektedir.
Anahtar Kelimeler: Arapça, Farsça, Yeni Farsça, Horȃsȃn, İran, Pehlevî, Derî.
* Bu makale evvelȃ Ocak 1967 tarihinde Bağdat Üniversitesi’nde konferans olarak sunulmuş- u
tur. Konferansın metni kısa süre sonra Hindistan’da yayınlanmıştır: “The Arabic Language in
Khurasan”, Iran Society Silver Jubilee Souvenir, Calcutta 1970, s. 131-134. Makale, müellifin
araştırmalarının toplandığı şu külliyatta yeniden neşredilmiştir: Islamic Iran and Central Asia
(7th-12th Centuries), London 1979, s. 75-78.
** Prof. Dr. Richard Nelson Frye (1920-2014), Harvard Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi.
*** Doç. Dr., Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul,
(gazi_osman@hotmail.com).
238 HORÂSÂN’DA ARAP DİLİ
THE ARABIC LANGUAGE IN KHURASAN
Abstract: This article asks the questions: Why did Arabic cease to be
the official spoken language of Khurasan by the 4/10th Century, and why
by the same time did Arabic come to share its status as the official written language of Khurasan with New Persian? Factors explored include the
uses of Arabic poetic styles in Persian poetry, the influx of non-Arabs into
Islam, and the urbanization of Islam. Ulamas, mystics, poets, and scribes
kept Arabic alive in a linguistic landscape based in spoken Iranian dialects.
Issues of political legitimacy and bureaucratic necessity created historical conditions for a fusion of Arab and Persian languages. In the end, the
author argues that Persians helped preserve and spread Arabic, and Arabs
helped spread Persian.
Keywords: Arabic, Persian, New Persian, Khurasan, Iran, Pahlavî,
Darî.
Bir dilin üç kullanım şekli olduğu söylenebilir: Birincisi “resmî” yazı dili,
ikincisi “resmî” konuşma dili, üçüncüsü de lehçeler. Elbette bu hususta kullanılabilecek pek çok farklı tasnif yolu vardır. Fakat bizim burada üzerinde duracağımız, tarihî meseleleri irdelerken kullandığımızdır. Bahsi geçen üç kullanım
şekli bazen bir dilde birbirine çok yakın olabilirken, başka bir dilde birbirinden
çok farklı olabilmektedir. Burada “resmî” kelimesinin, devletin resmî dilinden
çok, halkın kullanım hususunda üzerinde mutabakat sağladığı dil anlamında kullanıldığı göz önünde bulundurulmalıdır. Hicretin ilk asrında Horâsân’da kullanı-
lan Kur’an Arapçası, eğer Kureyş kabilesinin kullandığı lehçeyi tanımlamak için
böyle bir terim kullanırsak, “resmî” yazı dili idi. Arapça’nın Basra’dan ziyade
Kûfe’de gelişen lehçesi bu dönemdeki ilk “resmî” konuşma diliydi. Bu dönemde
İran’ın diğer bölgelerinde olduğu gibi Horâsân’da da pek çok İranî lehçe konu-
şulmaktaydı. İkinci “resmî” konuşma dili ise Farsça idi. Bu dil, Sasanî sarayında
ve bürokrasisinde konuşulan dilin bir türü idi. Kuvvetle muhtemeldir ki, Araplar’ın yaşadığı yerlerde pek çok Arap, yerel halk ile basit iletişim kurabilmek için
bir İranî lehçeyle konuşmayı öğrenmişti. Hicrî IV. [milȃdî X.] asırda bu manzara
değişti. Artık iki “resmî” yazı dili vardı: Her ikisi de Arap alfabesini kullanan
Şarkiyat Mecmuası Sayı 26 (2015-1) 237-242 239
RICHARD N. FRYE / Çev. OSMAN G. ÖZGÜDENLİ
Arapça ve Yeni Farsça. Pek çok İranî lehçe konuşulmaya devam etmekle birlikte,
artık “resmî” konuşma dili Yeni Farsça idi. Peki Arapça’ya ne oldu?
Burada evvelȃ Arap fetihlerinden (mukātele) sonra Horȃsȃn’da Arapça’yı
kimlerin kullandığı sorusunu sormamız gerekir. Kanaatimize göre, Arapça
Horâsân’da öncelikle şu üç sınıf tarafından kullanılmaktaydı: 1. Sûfîler de dahil
olmak üzere ȃlimler (ʻulemâ’), 2. Şairler de dahil olmak üzere edipler (udebâ’),
3. Bürokraside görev yapan kâtip ve yazıcılar (kuttâb). Peki bunlar kimlerdi ve
nereden gelmişlerdi?
Biz, İslâm öncesi dönemde İranlılar ile Araplar’ın İran ve Arabistan’da yakın bir ilişki içerisinde bulunduklarını bilmekteyiz1. Cahiliye devri şairi ‘Adî b.
Zeyd, Arapça ve Farsça şiirler yazdı. Bu şekilde her iki dilde şiirler yazan tek
şair o değildi. Yine Selmân el-Fârisî [öl. 656]’nin Mekke’de karşılaştığı İranlı
kadın da kesinlikle tek değildi. Tâcîk kelimesinin tarihi aslında bir bakıma Arap-
ça’nın İran’daki tarihini de anlatmaktadır. Kelime muhtemelen bir Arap kabilesi
olan Tayy kabilesinin adına Orta Farsça bir sonek (sufix) gelmesinden doğmuştur.
Tayy kabilesi, İslâm öncesi dönemde Suriye çölünde yaşayan önemli bir topluluk
idi. Hira şehri Süryanice’de Hērtā de-Tayyāyē adıyla anılmaktaydı. Daha sonra
Sasanî hanedanının son dönemlerinde Tayy kelimesi Araplar’ın genel adı hâline
geldi. Evvelâ Arap anlamına gelen bu terim, Horâsân ve Orta Asya’da, ister Arap
isterse Fars olsun, Müslüman anlamında kullanılmaya başlandı. Nihayet, Araplar’ın yerel nüfus tarafından asimile edilmesinden sonra, Tâcik kelimesi göçebe
Türkler’e karşılık bütün yerleşik İran halkı için kullanılır oldu.
Başka yerlerde olduğu gibi Horȃsan’da da Arapça, İslâm’ın diliydi. Dinî okullarda Arap fatihlerin çocuklarının yanı sıra Arap olmayanlar da Arapça öğrenmek
zorundaydılar. Lâkin İran’a yerleşen Araplar da İranlılar’ın büyük bölümü ile konuşmak için Farsça öğrenmek zorunda kaldılar ve bu dilin Soğdça, Hârezmce ve
diğer İranî dillerin hem konuşulduğu hem de yazıldığı Orta Asya’da yayılmasına
yardımcı oldular. Başka bir deyişle hem Arapça hem de Yeni Farsça “bütün” İran
sahasının “resmî” dili hâline geldi ki, bu da İslâmî dönemde Yeni Farsça’nın Orta
Asya’ya nasıl yayıldığını izah etmektedir. Horâsân ve Mȃverȃünnehir’deki ȃlimler (ʻulemâ’) arasında, tıpkı İranlılar’ın yaptığı gibi, Kur’an’ı hem Arapça hem
1  “Fars” (Persia) ve “Farslar” (Persians) terimini, Orta İran’daki çölün batısındaki mevcut siyasî
imparatorluğun büyük kısmında yaşayan “Batı İranlılar” (Western Iranians) için kullanıyorum.
“İran” (Iran) ve “İranlılar” (Iranians) terimini ise, sadece Farslar (Persians) için değil, Soğdlar ve
diğerleri ile günümüzün Afgan, Tacik, Kürt, Beluci ve Osetler’i gibi “bütün İranlılar” (all Iranians)
için kullanıyorum.
240 HORÂSÂN’DA ARAP DİLİ
de Farsça öğreten Araplar da olmalıdır. Meselȃ el-Câhiz, el-Beyân isimli eserinde, derslerinde Kur’an’dan âyetler okuduktan sonra mealini sağındaki Araplar’a Arapça ve ardından solundaki İranlılar’a Farsça izah eden, Mûsâ b. Seyyȃr
el-Usvȃrî isimli bir İranlı hocadan bahsetmektedir2. Ȃlimler (ʻulemâ’) şüphesiz
eserlerinde Arapça kullanmaya devam ettikleri gibi, Arapça’ya doygun bir İslȃmî
“Yeni Farsça” literatürün oluşumuna da katkıda bulundular. Bu sebeple Araplar’ın, şüphesiz Arapça’nın yanı sıra “Yeni Farsça”nın da Horȃsȃn ve özellikle de
Mȃverâünnehir’de yayılmasında kısmen rol oynadıkları kanaatindeyim3.
Ediplere (udebȃ’) gelince, bunlar esas olarak Cahiliye devrinde olduğu gibi
Emevî döneminde de kendini ya da kabileyi metheden tipik Arap şiiriyle Arap-
ça’yı tanıtan şairlerdi. Emevîler zamanında Horâsân’daki Arap kökenli idarecilerden pek çoğunun şairleri himaye ettiğini biliyoruz. Meselȃ, Ezd kabilesinden
Kaʻb el-Aşkarî, hâmisi olan el-Muhelleb b. Ebî Sufrȃ’yı övmek için medhiyeler
kaleme almıştır4. Yine el-Muhelleb b. Ebî Sufrȃ’nın oğlu Yezîd b. el-Muhelleb
de Sȃbit Kutne isimli başka bir şair tarafından methedilmiştir. Arap şairlerin
Horâsân’nın Arap valilerini övmek için Arapça şiir yazmalarının garip karşılanacak bir yönü yoktur. Lȃkin biz bizzat İranlılar’ın Arapça şiirlerini tamamen aynı
tarzda ve Araplar’ın kendi kabile asabiyetini yüceltmek için kullandıkları motifleri kullanarak yazdıklarını görünce, Arapça’nın hilȃfetin doğusunda Arap olmayanlar tarafından da bir vasıta olarak kullanımı meselesinin iç yüzünü anlarız.
Emevî devletinin yıkılışından önce ölen Ziyȃd el-A‛cem, Arap tarzında Arapça
şiirler yazan bir İranlı için belki de en çarpıcı örnektir5.
Elbette Arapça’yı bir Arab’ın şiirlerinde kullandığı tarzda kullanan başka
İranlı şairler de vardı. Ancak İsmȃʻîl b. Yesȃr ve oğlu İbrȃhîm gibi şairlerin Arap-
ça şiirleri, içerik olarak tamamen aynı olmak yerine, Araplar’ın aksine Sasanî
hükümdarları veya İranlılar’a övgüler ihtiva etmekteydi6. İran ve İranlılar’ı öven
Arapça şiirler kaleme alan bu İranlı şairlere Şuʻûbî şairler denilmekteydi. Bu şair-
2  el-Cȃhiz, el-Beyȃn, Bağdad 1380/1960, s. 368.
3  “Yeni Farsça” (New Persian) ile Sasanî İmparatorluğu’nun “resmî” dilini, ilave olarak da Arapça
ve yazıda Arap alfabesinin kullanımını; Farsça (Persian) ile ise sadece Sasanî İmparatorluğu’nun
“resmî” konuşma dilini kastediyorum. Bu dil bazı İslȃm müellifleri tarafından “Derî” olarak
adlandırılmıştır. Orta Farsça (Middle Persian) veya Pehlevice (Pahlavî) ise Sasanîler’in “resmî”
yazı diliydi ve hem arkaik oluşu hem de “semitik masklar”ın kullanıldığı yazım sistemi itibariyle
“resmî” konuşma dilinden bariz olarak ayrılmaktaydı.
4  Ebu’l-Ferec el-İsfahȃnî, Kitȃbu’l-Egānî, XIII, Beyrut 1955, s. 90-120.
5  Ebu’l-Ferec el-İsfahȃnî, a.g.e., XIV, s. 230-245.
6  Ebu’l-Ferec el-İsfahȃnî, a.g.e., IV, s. 239-264.
Şarkiyat Mecmuası Sayı 26 (2015-1) 237-242 241
RICHARD N. FRYE / Çev. OSMAN G. ÖZGÜDENLİ
lerle ilgili göz önünde bulundurmamız gereken en önemli şey, Arap karşıtı olabilmelerine rağmen, İslȃm karşıtı olmamaları ve Arap dilini eserlerinde muhteşem
derecede kullanmalarıdır. Ben, Emevî hilȃfetinin başarısızlıklarından birinin de
İslȃmiyet ile Arapçılığı birbirinden ayıramamak olduğunu düşünüyorum. İslȃm
bir inanç olduğu kadar beynelmilel bir kültür hȃline gelerek de gelişmişti. Ancak
pek çok Arap bunun farkına varamadı, ya da İslȃmiyet’in genişlemesiyle zuhur
eden yeni şartlara intibak etmek istemedi.
Bununla birlikte bazı Arap şairler değişimi kabullendiler. Örneğin biz
Horâsân’da bulunup 69/689 yılında Kirmȃn’da ölen İbn Mufarrıg gibi eski bir
Arap şairde dahi Farsça’nın ve Arap olmayan geleneklerin Arap şiirine etkisine
şahit olmaktayız. İbn Mufarrıg, hem Arapça hem de Farsça kelimeler ihtiva eden,
bilinen en eski Farsça şiirleri kaleme aldı. Böylelikle, Araplar’ın İran kültürünü
benimsediklerini ve tıpkı İranlılar’ın Arapça ve Farsça şiir yazmaları gibi, onların
da bu iki dilde şiir yazdıklarını görmekteyiz7.
En son grubu oluşturan kâtib ve yazıcılar (kuttâb) hakkında ise daha az bilgiye
sahibiz. Horâsân’daki resmî kayıtlarda 124/742 yılına, yani Horȃsȃn’ın Araplar
tarafından fethinden yaklaşık bir asır sonrasına kadar Arapça kullanılmamıştır.
Bu tarihe kadar Arap idarecilere sadece Fars veya diğer İranlılar’ın kâtiplik yaptığını görmekteyiz. Zira, Pehlevice gibi zor bir yazı dili, hiç de Araplar’ın üstesinden gelmeyi ümit edebilecekleri bir alan değildi. Arapça’nın resmî yazı dili
olmasından sonra Araplar bürokrasiye girerek kȃtip oldular. Araplar, bürokraside
Arapça’yı öğrenmiş olan Farslar ve diğer İranlılar’a katıldılar; böylelikle tıpkı
şiir alanında olduğu gibi bu alanda da halklar arasında bir kaynaşma yaşandı.
Bazı araştırmacılar, bürokrasideki bazı Arap olmayan görevlilerin Arapça’yı
bozduklarını iddia etmektedirler. Aslında hem Araplar’ın hem de Arap olmayanların bu dili bozdukları açık bir şekilde görülür. Kur’an dili ya da başka bir deyişle Kureyş dili, Araplar’ın yayılması ve Yakın Doğu’ya yerleşmesi ile birlikte
değişmeye başladı. Emevî halifeleri Arapça’daki bu yozlaşmanın farkında idiler. Çocuklarını “doğru” (sahîh) Arapça’yı öğrenecekleri çöl bedevilerinin yanına göndermelerinin bir sebebi de buydu. Bu gelenek, şehirleşmenin de, Arap
olmayanların İslȃm üzerindeki etkileri gibi, “doğru” Arapça’nın bozulmasında
çok önemli bir rol oynadığının esaslı bir göstergesidir. Nitekim Arap coğrafyacı el-Mukaddesî, “doğru” Arapça’nın İslȃm ȃleminin doğusunda konuşulduğunu
kaydetmektedir. Arapça’nın konuşulmadığı Horȃsȃn’da, bölge halkının, Arap fa-
7  Ebu’l-Ferec el-İsfahȃnî, a.g.e., XVII, s. 106-149, özellikle 115. mısra.
242 HORÂSÂN’DA ARAP DİLİ
tihlerin asıl dillerini muhafaza hususunda, Arapça konuşulan fakat mahallî leh-
çelerin kullanımı nedeniyle bu dilin değişim geçirdiği Irak’tan daha iyi olduğunu
hatırladığımızda, el-Mukaddesî’nin bu kaydı daha iyi anlaşılır8.
Sonuç olarak, Farslar’ın ve diğer İranlılar’ın Arap dilinin korunmasına ve elbette yayılmasına yardımcı olduklarını belirtmenin doğru olacağı kanaatindeyim.
Sibâveyhî gibi büyük gramerciler ile Arapça’yı iyi kullanan diğer müellifler Arap
değil İranlı idiler. Bu görüş ziyadesiyle ispatlanmıştır. Araplar’ın, Farsça’nın, bu
dilin konuşulduğu İran sınırlarının ötesindeki Orta Asya’ya yayılmasına katkıda
bulunduğu tezi ise iyi bilinmemekte ya da kabul görmemektedir. Bildiğimiz üzere, Araplar Farsça’yı, bazı müelliflerin Derî adını verdiği, içinde bolca Arapça
kelimenin bulunduğu İslȃmî bir dil olan Yeni Farsça’ya dönüştürmeye yardımcı
olmuşlardır.
Günümüzde tarihî meseleler ele alınırken sık sık modern dönemlere ait konsept ve fikirlere başvurulmasından dolayı, Araplar ile Farslar arasındaki ayrımın
fazlaca vurgulandığı görülmektedir. Oysa o günlerde Müslümanlar ile Gayrimüslimler arasında daha temel bir ayrım bulunmakta idi.
8  Kitȃbu ahseni’t-tekāsim, neşr. M. J. de Goeje, Leiden 1906, s. 32, 8. satır.

Konular